*Devlet aygıtının temel gücü, kurumsal devamlılık ve liyakat esaslı işleyiştir. kurallara dayalı devlet düzeni esastır. Ancak birçok kurumda kişisel sadakat ile kurumsal sadakat arasındaki denge bozulmuş durumda. Üst düzey yöneticilerin atanma biçimleri genellikle siyasi takdir üzerinden yürütülüyor. Bu durum, yöneticileri doğal olarak devlete değil, atayan siyasetçiye bağlı davranmaya yöneltiyor.
*Performans kriterleri, hizmet verimliliği veya vatandaş memnuniyeti yerine siyasi memnuniyet ölçüsü hâline geliyor. Kurumlar, kendi görev alanlarında profesyonel politika üretmek yerine siyasi iradeye uygun söylem geliştirme eğilimine giriyorlar. Bu da kurumsal refleksleri zayıflatıyor ve bürokrasinin devletin omurgası olma niteliğini aşındırıyor.
*Bir diğer temel sorun, performans odaklı yönetmeliklerin ve ölçülebilir başarı kriterlerinin eksikliğidir. Kamu yöneticilerinin görev süreleri, çoğu zaman siyasi dengelere göre belirleniyor. Bu nedenle başarısız olursam görevden alınırım değil, siyasi desteği kaybedersem görevden alınırım anlayışı egemen oluyor.
*Kurumsal hedefler genellikle stratejik planlarda yer alsa da, bu planların uygulanabilirliği zayıf, denetim mekanizmaları ise etkisiz. teorik olarak denetim yapılsa da, uygulamada siyasi etkilerle denetimler zayıflatılmış durumda. Sonuç olarak, hizmet kalitesi veya vatandaş memnuniyeti ölçülmediği için, çalışmayan ama siyaseten uyumlu yöneticiler sistem içinde varlığını sürdürebiliyor.
*Sağlıklı devlet düzenlerinde, siyaset yön verir, bürokrasi ise uygular. Siyaset ne yapılacağını belirlerken, bürokrasi nasıl yapılacağını devlet aklı ve kurumsal hafıza çerçevesinde yürütür. Günümüzde ise bu denge giderek siyaset lehine bozulmuştur. Bürokratlar artık devlet memuru değil, siyasi kadro gibi davranmaya başlamışlarsa bu durum sürdürülebilir olmaktan çıkıyor.
*Karar alma süreçlerinde uzman görüşü ve teknik analiz geri plana itilmiştir. Bu durum, hem kurumsal hafızayı zedeliyor, hem de ülke yönetimini kısa vadeli siyasi çıkarlarla sınırlı hâle getiriyor.
*Devlet adabı, makamın sahibine değil, devletin itibarına hizmet etmeyi gerektirir. Bunun yeniden tesisi için: Atama ve terfi sisteminde liyakat açık, objektif kriterlerle tanımlanmalı. Kamu performans sistemleri şeffaf hale getirilmeli. Kurumların kendi kurumsal kültürleri güçlendirilmeli; siyasi dalgalanmalardan bağımsız biçimde uzun vadeli politikalar üretebilmeleri sağlanmalı. Devletin tarafsızlığı anayasal güvence altına alınmakla kalmamalı, bu tarafsızlığın ihlali somut yaptırımlara bağlanmalı.
*Bugün Türkiye’de yaşanan durum, aslında kurumsal devletin yerini siyasi devlete bırakma eğilimidir. Bu eğilim, kısa vadede bazı çevrelerin işini kolaylaştırsa da, uzun vadede hem devletin kapasitesini hem de toplumun adalet duygusunu zedeler.
*Gerçek devlet aklı, kişilere bağlı değil, kurumlara ve ilkelere bağlı bir yönetim geleneğini sürdürmektir. Bu anlayış yeniden hakim olursa, siyasetin doğal rotası olan hizmet üretme ve bürokrasinin doğası olan “devletin devamlılığını sağlama görevleri yeniden dengelenebilir.
Selametle İnşallah,