su kaçağı tespiti fiyatları dini chat ankara güneş enerjisi juul iqos iluma
marsbahis Marsbahis Giriş marsbahis
Üstadın Kaleminden
Köşe Yazarı
Üstadın Kaleminden
 

Milletvekilliği ve Devlet Adamlığı

Milletvekili, sadece bir siyasi partinin temsilcisi değil, milletin tamamını temsil eden kişidir. Anayasa’nın 80. maddesi açıkça belirtir: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler. ”Yani bir milletvekili, seçim bölgesindeki seçmenlerin değil, 85 milyon vatandaşın vekilidir. Bu bilinç, görev anlayışını kökten değiştirir: Partizanlıktan uzak durmayı, Kişisel veya bölgesel çıkar yerine devletin bekasını ve milletin refahını öncelemeyi gerektirir. Ne yazık ki günümüzde birçok vekilin “parti disiplini” ve “lider bağlılığı” kavramlarını, “milletin vekilliği” bilincinin önüne koyduğu görülmektedir. Bu da temsilin niteliğini zayıflatmaktadır. Devlet adamı” olabilmek, sadece makamla değil; karakter, olgunluk ve devlet aklıyla ilgilidir. Devlet adamı şunları bilir: Kısa vadeli çıkarlar yerine uzun vadeli milli menfaatleri gözetir, Kutuplaştırıcı değil, birleştirici konuşur, Eleştiriyi şahsi değil, devletin yararına bir araç olarak görür. Devlet adamı niteliği olmayan vekillerin çoğalması şu sonuçları doğurur: Devlet dili bozulur. Meclis konuşmaları nezaket ve sorumluluktan uzaklaşır.  Siyaset kurumu itibar kaybeder. Halk, temsilcilerine güvenini yitirir. Kurumsal hafıza zayıflar. Devlet geleneğiyle bağ kopar. Yasama kalitesi düşer. Popülist, günübirlik düzenlemeler artar. Bu durum uzun vadede, demokrasinin kalitesini ve devletin sürekliliğini tehdit eder. TBMM üyeliği, sadece maaş, dokunulmazlık veya kürsü hakkı değildir. Bu üyelik: Tarihsel bir emaneti taşımak, Cumhuriyetin kurumlarını yaşatmak, Meclis’in itibarı üzerinden devleti temsil etmek anlamına gelir. Ancak birçok milletvekilinde bu bilinç zayıftır. Bazıları Meclis’i “tartışma alanı” yerine “kavga sahnesi” haline getiriyor. Bu da TBMM’nin ulusun gözündeki saygınlığını azaltıyor. Devlet adamlığı; bilgi, vakar ve ölçülü dil gerektirir. Bir milletvekili: Konuşurken devletin vakarına yakışır bir dil kullanmalı, Hizmet ederken “ben” değil “biz” anlayışını benimsemeli, eleştirirken dahi devletin kurumlarını koruyucu bir sınır gözetmelidir. Aksi halde halk, devleti değil şahısları görür; kurumlar yerine kişiler ön plana çıkar. Bu da devletin tarafsız yapısına zarar verir. Milletvekilliği bir unvandır; devlet adamlığı ise bir ruhtur. Devlet adamı olamayan vekiller: Devleti temsil edemez, Milleti birleştiremez, Yasamayı itibarlı kılamaz. Gerçek bir vekil, koltuğun değil emanetin ağırlığını taşır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde “mebusluk” yani vekillik, bir emaneti temsil etmek anlamına gelirdi. Birinci Meclis’in üyeleri, çoğu cepheden gelmiş, milletin acısını ve onurunu taşıyan insanlardı. O Meclis’te partiler değil, milletin var olma mücadelesi konuşuluyordu. Ancak çok partili hayata geçişle birlikte vekillik giderek: Parti çıkarlarına bağlı hale geldi, Aday belirleme süreçleri “merkezden atama”ya dönüştü, Seçmenle vekil arasındaki doğrudan bağ zayıfladı. Bu kopuş, bugünkü temsil krizinin köküdür: Vekil artık “milletin iradesinin aynası” değil, “parti genel merkezinin sesi” haline geldi. Millet, kendi vekilinde adaleti, hakkaniyeti ve vakar görmek ister. Ancak son yıllarda toplumda gözlenen genel kanaat şu yönde: Milletvekilleri halktan koptu, milletin sorunlarını değil, kendi geleceklerini düşünüyor. Bu algı, siyaseti sadece zayıflatmaz; devlete olan güveni de sarsar. Çünkü halk, devleti artık bürokrasiyle değil, siyasi temsilcileriyle tanır. Eğer vekil halkın dilinden anlamaz, derdine dokunmazsa; milletin devlete olan aidiyet duygusu azalır.  Böyle bir ortamda: Popülizm artar, Rasyonel politika üretimi azalır, Devletin ortak aklı yerine anlık tepkiler hâkim olur. Bir milletvekilinin temel görevi icra etmek değil, denetlemektir. Yani iş yapmaktan ziyade, işin doğru yapılıp yapılmadığını denetlemektir. Ancak Türkiye’de vekiller, çoğu zaman “bakan gibi davranmak” eğilimindedir. Bu durum: Yasama ile yürütme arasındaki dengeyi bozar, Meclis’in denetim gücünü zayıflatır, Kuvvetler ayrılığını fiilen yok eder. Oysa güçlü demokrasilerde vekiller, hükümetin değil, milletin bekçisidir. Bugün ihtiyaç duyulan şey, sadece “daha çok vekil” değil, daha çok devlet adamıdır. Bu kültürün yeniden inşası için: Siyasi eğitim ve etik programları zorunlu hale gelmeli, Partiler içi demokrasi güçlendirilmeli, Milletvekili dokunulmazlığı istismar edilmemeli, Meclis’te dil ve üslup konusunda etik kurullar etkin çalışmalı, Milletle vekil arasındaki bağ yeniden kurulmalı (örneğin yerel ofis zorunluluğu, düzenli halk toplantıları gibi). Gerçek devlet adamı, kendi çıkarını değil, devletin itibarını düşünür. Gerçek milletvekili, kendi sesini değil, milletin vicdanını duyurur. Bir toplumun kaderi, yasama kürsüsünde kullanılan kelimelerle bile değişebilir. Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, “parti vekilleri” değil; milletin dert ortağı, devletin onurlu temsilcileri olan vekillerdir.
Ekleme Tarihi: 02 Kasım 2025 -Pazar

Milletvekilliği ve Devlet Adamlığı

Milletvekili, sadece bir siyasi partinin temsilcisi değil, milletin tamamını temsil eden kişidir. Anayasa’nın 80. maddesi açıkça belirtir: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler. ”Yani bir milletvekili, seçim bölgesindeki seçmenlerin değil, 85 milyon vatandaşın vekilidir.
Bu bilinç, görev anlayışını kökten değiştirir: Partizanlıktan uzak durmayı, Kişisel veya bölgesel çıkar yerine devletin bekasını ve milletin refahını öncelemeyi gerektirir.

Ne yazık ki günümüzde birçok vekilin “parti disiplini” ve “lider bağlılığı” kavramlarını, “milletin vekilliği” bilincinin önüne koyduğu görülmektedir. Bu da temsilin niteliğini zayıflatmaktadır.

Devlet adamı” olabilmek, sadece makamla değil; karakter, olgunluk ve devlet aklıyla ilgilidir. Devlet adamı şunları bilir: Kısa vadeli çıkarlar yerine uzun vadeli milli menfaatleri gözetir, Kutuplaştırıcı değil, birleştirici konuşur, Eleştiriyi şahsi değil, devletin yararına bir araç olarak görür.

Devlet adamı niteliği olmayan vekillerin çoğalması şu sonuçları doğurur:

Devlet dili bozulur.

Meclis konuşmaları nezaket ve sorumluluktan uzaklaşır.

 Siyaset kurumu itibar kaybeder.

Halk, temsilcilerine güvenini yitirir.

Kurumsal hafıza zayıflar.

Devlet geleneğiyle bağ kopar.

Yasama kalitesi düşer.

Popülist, günübirlik düzenlemeler artar.

Bu durum uzun vadede, demokrasinin kalitesini ve devletin sürekliliğini tehdit eder.

TBMM üyeliği, sadece maaş, dokunulmazlık veya kürsü hakkı değildir.
Bu üyelik: Tarihsel bir emaneti taşımak, Cumhuriyetin kurumlarını yaşatmak, Meclis’in itibarı üzerinden devleti temsil etmek anlamına gelir.

Ancak birçok milletvekilinde bu bilinç zayıftır.

Bazıları Meclis’i “tartışma alanı” yerine “kavga sahnesi” haline getiriyor.
Bu da TBMM’nin ulusun gözündeki saygınlığını azaltıyor.

Devlet adamlığı; bilgi, vakar ve ölçülü dil gerektirir.
Bir milletvekili: Konuşurken devletin vakarına yakışır bir dil kullanmalı, Hizmet ederken “ben” değil “biz” anlayışını benimsemeli, eleştirirken dahi devletin kurumlarını koruyucu bir sınır gözetmelidir. Aksi halde halk, devleti değil şahısları görür; kurumlar yerine kişiler ön plana çıkar. Bu da devletin tarafsız yapısına zarar verir.

Milletvekilliği bir unvandır; devlet adamlığı ise bir ruhtur. Devlet adamı olamayan vekiller: Devleti temsil edemez, Milleti birleştiremez, Yasamayı itibarlı kılamaz. Gerçek bir vekil, koltuğun değil emanetin ağırlığını taşır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde “mebusluk” yani vekillik, bir emaneti temsil etmek anlamına gelirdi.
Birinci Meclis’in üyeleri, çoğu cepheden gelmiş, milletin acısını ve onurunu taşıyan insanlardı. O Meclis’te partiler değil, milletin var olma mücadelesi konuşuluyordu. Ancak çok partili hayata geçişle birlikte vekillik giderek: Parti çıkarlarına bağlı hale geldi, Aday belirleme süreçleri “merkezden atama”ya dönüştü, Seçmenle vekil arasındaki doğrudan bağ zayıfladı. Bu kopuş, bugünkü temsil krizinin köküdür:
Vekil artık “milletin iradesinin aynası” değil, “parti genel merkezinin sesi” haline geldi.

Millet, kendi vekilinde adaleti, hakkaniyeti ve vakar görmek ister.
Ancak son yıllarda toplumda gözlenen genel kanaat şu yönde: Milletvekilleri halktan koptu, milletin sorunlarını değil, kendi geleceklerini düşünüyor. Bu algı, siyaseti sadece zayıflatmaz; devlete olan güveni de sarsar. Çünkü halk, devleti artık bürokrasiyle değil, siyasi temsilcileriyle tanır.

Eğer vekil halkın dilinden anlamaz, derdine dokunmazsa; milletin devlete olan aidiyet duygusu azalır.

 Böyle bir ortamda: Popülizm artar, Rasyonel politika üretimi azalır, Devletin ortak aklı yerine anlık tepkiler hâkim olur.

Bir milletvekilinin temel görevi icra etmek değil, denetlemektir.
Yani iş yapmaktan ziyade, işin doğru yapılıp yapılmadığını denetlemektir.
Ancak Türkiye’de vekiller, çoğu zaman “bakan gibi davranmak” eğilimindedir.
Bu durum: Yasama ile yürütme arasındaki dengeyi bozar, Meclis’in denetim gücünü zayıflatır, Kuvvetler ayrılığını fiilen yok eder. Oysa güçlü demokrasilerde vekiller, hükümetin değil, milletin bekçisidir.

Bugün ihtiyaç duyulan şey, sadece “daha çok vekil” değil, daha çok devlet adamıdır.
Bu kültürün yeniden inşası için: Siyasi eğitim ve etik programları zorunlu hale gelmeli, Partiler içi demokrasi güçlendirilmeli, Milletvekili dokunulmazlığı istismar edilmemeli, Meclis’te dil ve üslup konusunda etik kurullar etkin çalışmalı, Milletle vekil arasındaki bağ yeniden kurulmalı (örneğin yerel ofis zorunluluğu, düzenli halk toplantıları gibi).

Gerçek devlet adamı, kendi çıkarını değil, devletin itibarını düşünür.
Gerçek milletvekili, kendi sesini değil, milletin vicdanını duyurur.
Bir toplumun kaderi, yasama kürsüsünde kullanılan kelimelerle bile değişebilir. Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, “parti vekilleri” değil; milletin dert ortağı, devletin onurlu temsilcileri olan vekillerdir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gozdetv.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.