Mervenur Cihanbey
Köşe Yazarı
Mervenur Cihanbey
 

DAĞLANAN ACIMIZ: 6 ŞUBAT

Dağlanmak nedir bilir misiniz? "Acıyla ve özlemle içi yanmak, acıyla kıvranmak." demektir. O dağlanmak ki; acıyan yere kızgın demirle bastırılmasıdır. Tam bir yıl... Dağlandık, dağlanıyoruz, dağlanacağız...   Daha sabahın seherini görmeden, gözlerimizi açtık. Hepimiz değil; bazımız ebediyet uykusuna açtı gözünü, bazımız dağlanacağımız acıya açtı gözünü...   Neler kaldı eskisi gibi olan? Hangi bahara benzedi bu yılın baharı? Açan gül goncaları dahi hüznü damıtmadı mı? Hangi yaz böylesine içimiz yanarken üşüttü bizi? Hangi güz böylesine hüzünle döktü yapraklarını? Hangi kış bu kadar gelmek istemedi?   Yürüyoruz, yürürken bastığımız taş, toprak inciniyor mu diye titriyor ruhumuz... Yazmaya dermanı yok kalemin, mürekkebi kıvranıyor... Konuşmak isterken kelimeler bir bir düğümlüyor dillerimizi... Çünkü bu acının tarifi yok, çünkü bu acı 6 Şubat'ta kalmadı, çünkü bu acı günden güne dağlanıyor...   Annemize, babamıza, oğlumuza, kızımıza, kardeşimize, yârimize ve de memleketimize doyamadan kaldık enkazların altında... Çırpındık, bir ses aradık, bir el uzansın istedik, tir tir tiredik zemheri günlerinin ardında... Ayrılıklara, gidişlere nicesi gözyaşı döktük... Canlarımız bir bir enkazlar altından çıkarken günler aşırı, bir parça kefene sarılmadan toprak altına gömüldük... Acımızı dağladığımız için "Acıyaman" dediler, yetişilmediği için "Sahipsiz Memleket" dediler. Yüreğimizi büke büke hak verdik belki de bunları diyenlere. Yine de acıysa, taşıyoruz heybemizde dağlaya dağlaya... Geride kalanlarımız bir bir sahipleniyor bu memleketi, vefâyı yüreklerinde borç bilerek... "Yaklaşsan yanıyorsun, uzaklaşsan üşüyorsun." denilmişti, böylesine sarılıyoruz acımıza ve memleketimize... O günden bu güne 04:17'yi gösteren saatimiz dahi ziyâdesiyle vefâlı...   Unutmak istemiyoruz, unutulmak hiç istemiyoruz! Denilmese de "Milli Yas", bugün bizim acımızın yası. Hâlâ tozun, dumanın, ayrılıkların ve acının demlendiği şehrimizdeyiz. Bir gün değil, her gün veda ediyoruz yitirdiklerimize. Kırgındık o günden beri, hâlâ kırılıyoruz gün ve gün. Yetişilmediğine kırılmıştık ve henüz yetişilmemesine kırılıyoruz. Yaralarımız sarılmaya çalışılırken "böyle mi sarılır bu yaralar?" diye sora sora kırılıyoruz. Hâlâ "Adıyaman, Adıyaman'ı konuşun, Adıyaman'ı unutmayın, Adıyaman'a yetişin..." diye haykırıyoruz ilk gün gibi. Yıkığız hâlâ ve daha çok yıkılıyoruz. Heybesini çıkarları için dolduranları gördükçe üzerinde yürürken incittiğimizi düşündüğümüz toprağımızın, taşımızın üzerine umutsuzca düşüyoruz bazen. Ne denilirse denilsin... Varsın "Deprem Edebiyatı" desin birileri, varsın görmezden gelsin birileri, varsın sarar gibi yapsın birileri yaralarımızı, varsın acımızdan heybesine pay çıkarsın birileri... Bastıramaz hiçbir güç, dindiremez hiç kimse, unutturamaz hiçbir şey bu acımızı ve de kırgınlıklarımızı, vazgeçtiremez hiçbir engel bu memlekete, yitirdiklerimize vefâmızı.   Acısıyla, tozuyla, dumanıyla, gecesiyle, gündüzüyle, havasıyla, taşıyla, toprağıyla,... her dem burada ve de bu acımızla olmaya son demimize kadar. Kimler ve ne için mi? Bir parça kefene sarılmadan gidenlerimiz için! Geride kalıp acımızda dağlananlarımız için! Hayallerine, umutlarına veda etmişlerimiz için! Vefâlı olup da gitmeyenlerimiz için! Ve de memleketimiz için!   İşte böylesine benzer bir dağlanmak bizimkisi, hatta çok daha fazlası... Siz hiç böylesine bir dağlanmak nedir bilir misiniz?    
Ekleme Tarihi: 04 Şubat 2024 - Pazar

DAĞLANAN ACIMIZ: 6 ŞUBAT

Dağlanmak nedir bilir misiniz? "Acıyla ve özlemle içi yanmak, acıyla kıvranmak." demektir. O dağlanmak ki; acıyan yere kızgın demirle bastırılmasıdır. Tam bir yıl... Dağlandık, dağlanıyoruz, dağlanacağız...

 

Daha sabahın seherini görmeden, gözlerimizi açtık. Hepimiz değil; bazımız ebediyet uykusuna açtı gözünü, bazımız dağlanacağımız acıya açtı gözünü...

 

Neler kaldı eskisi gibi olan?

Hangi bahara benzedi bu yılın baharı? Açan gül goncaları dahi hüznü damıtmadı mı?

Hangi yaz böylesine içimiz yanarken üşüttü bizi?

Hangi güz böylesine hüzünle döktü yapraklarını?

Hangi kış bu kadar gelmek istemedi?

 

Yürüyoruz, yürürken bastığımız taş, toprak inciniyor mu diye titriyor ruhumuz...

Yazmaya dermanı yok kalemin, mürekkebi kıvranıyor...

Konuşmak isterken kelimeler bir bir düğümlüyor dillerimizi...

Çünkü bu acının tarifi yok, çünkü bu acı 6 Şubat'ta kalmadı, çünkü bu acı günden güne dağlanıyor...

 

Annemize, babamıza, oğlumuza, kızımıza, kardeşimize, yârimize ve de memleketimize doyamadan kaldık enkazların altında... Çırpındık, bir ses aradık, bir el uzansın istedik, tir tir tiredik zemheri günlerinin ardında... Ayrılıklara, gidişlere nicesi gözyaşı döktük...

Canlarımız bir bir enkazlar altından çıkarken günler aşırı, bir parça kefene sarılmadan toprak altına gömüldük...

Acımızı dağladığımız için "Acıyaman" dediler, yetişilmediği için "Sahipsiz Memleket" dediler. Yüreğimizi büke büke hak verdik belki de bunları diyenlere. Yine de acıysa, taşıyoruz heybemizde dağlaya dağlaya... Geride kalanlarımız bir bir sahipleniyor bu memleketi, vefâyı yüreklerinde borç bilerek... "Yaklaşsan yanıyorsun, uzaklaşsan üşüyorsun." denilmişti, böylesine sarılıyoruz acımıza ve memleketimize... O günden bu güne 04:17'yi gösteren saatimiz dahi ziyâdesiyle vefâlı...

 

Unutmak istemiyoruz, unutulmak hiç istemiyoruz!

Denilmese de "Milli Yas", bugün bizim acımızın yası.

Hâlâ tozun, dumanın, ayrılıkların ve acının demlendiği şehrimizdeyiz. Bir gün değil, her gün veda ediyoruz yitirdiklerimize.

Kırgındık o günden beri, hâlâ kırılıyoruz gün ve gün. Yetişilmediğine kırılmıştık ve henüz yetişilmemesine kırılıyoruz. Yaralarımız sarılmaya çalışılırken "böyle mi sarılır bu yaralar?" diye sora sora kırılıyoruz. Hâlâ "Adıyaman, Adıyaman'ı konuşun, Adıyaman'ı unutmayın, Adıyaman'a yetişin..." diye haykırıyoruz ilk gün gibi. Yıkığız hâlâ ve daha çok yıkılıyoruz. Heybesini çıkarları için dolduranları gördükçe üzerinde yürürken incittiğimizi düşündüğümüz toprağımızın, taşımızın üzerine umutsuzca düşüyoruz bazen. Ne denilirse denilsin... Varsın "Deprem Edebiyatı" desin birileri, varsın görmezden gelsin birileri, varsın sarar gibi yapsın birileri yaralarımızı, varsın acımızdan heybesine pay çıkarsın birileri... Bastıramaz hiçbir güç, dindiremez hiç kimse, unutturamaz hiçbir şey bu acımızı ve de kırgınlıklarımızı, vazgeçtiremez hiçbir engel bu memlekete, yitirdiklerimize vefâmızı.

 

Acısıyla, tozuyla, dumanıyla, gecesiyle, gündüzüyle, havasıyla, taşıyla, toprağıyla,... her dem burada ve de bu acımızla olmaya son demimize kadar.

Kimler ve ne için mi?

Bir parça kefene sarılmadan gidenlerimiz için!

Geride kalıp acımızda dağlananlarımız için!

Hayallerine, umutlarına veda etmişlerimiz için!

Vefâlı olup da gitmeyenlerimiz için!

Ve de memleketimiz için!

 

İşte böylesine benzer bir dağlanmak bizimkisi, hatta çok daha fazlası...

Siz hiç böylesine bir dağlanmak nedir bilir misiniz?

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gozdetv.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.